ÇANAKKALE ŞİİRİNDE YER ALAN ŞU MISRALARA BİR BAKAR MISINIZ
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi... Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. * Türk askeri için, ‘ kanın kurtarıyor tevhidi ‘ derken tevhitten maksat Türk-İslam alemini temsil eden Türkiye’dir… * ‘ Bedr’in askerleri ‘ derken de Türk askerini Peygamber Efendimizin askerlerine benzetiyor. * 'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına…” -ne demek Allah aşkınıza ?... -Şu anlatıma bakar mısınız, Şehidin mezar taşını Kâbe ile eş değer tutuyor. Buyurun, böyle bir tahvil yapılabilir mi?...Hangi şair yazabilir bu şiiri ve bu mısraları kim dizileyebilir merhum Mehmet Akif’ten başka.
12 Mart 1921 İstiklâl Marşımızın kabulünün yıl dönümü. Bu münasebetle değerli dostumuz Ankara Meclisi Başkent Anadolu Platformu Denetleme Kurulu Başkanı Aydın Koloğlu aşağıdaki yazı metnini göndermiş aynen yayınlıyoruz.
MEHMET AKYOL
Bağımsızlık, uğruna ölmesini bilen toplumların hakkıdır! İstiklâl Marşımız, Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük tutkusunun, Türk kahramanlığının, vatan ve millet sevgisinin, iman gücünün ve kurtuluşa olan inancının Mehmet Akif'in mısralarında âbideleşmiş destanıdır. Kurtuluş Savaşı'nda, Yunan ordularının Anadolu içlerine kadar yayıldığı, Sevr Antlaşması'yla vatan topraklarının işgalci devletler tarafından paylaşıldığı, halkın ümitsizliğe ve çaresizliğe kapıldığı bir dönemde gerek Başkomutan Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa ve gerekse Genelkurmay Başkanı İsmet (İnönü) Paşa askerlerin ve halkın moralini ve maneviyatını güçlendirecek, millî heyecanı canlandıracak bir millî marşın yazılması hususunu ifade etmekte ve özellikle de yeni kurulacak devletin dış ilişkileri ve diplomatik görüşmelerinde millî marşın varlığının önemini vurgulamaktaydı.
Bu arada gerek cephede ve gerekse cephe gerisinde halka ve askere moral ve millî ruh aşılamaya çalışan Mehmet Akif (Ersoy)'in de içinde yer aldığı "İrşad Heyetleri" de konuyu sürekli gündemde tutarak büyük katkı sağlamışlar ve millî marşın yazılması konusunu desteklemişlerdir. Türk Kurtuluş Savaşı sırasında "millî marş" yazılması için Büyük Millet Meclisi tarafından bir yarışma açılmasına karar verildi.
Açılan bu yarışma, "Şairlerimizin Nazar-ı Dikkatine" başlığı ile 25 Ekim 1920 tarihli Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde şu şekilde ilan edildi; "Milletimizin dâhili ve harici istiklâli uğrunda girişmiş olduğu mücadeleyi ifade ve terennüm için bir İstiklâl Marşı, Umur-u Maarif Vekâleti Celilesi'nce müsabakaya vaz edilmiştir. İşbu müsabaka, 23 Kânun-ı evvel (Aralık) sene 1336 (1920) tarihine kadar olup, bir heyet-i edebiye tarafından gönderilen eserlerden intihap olunacak ve kabul edilen eserin güftesi için beş yüz lira mükâfat verilecektir. Ve yine la akal beş yüz lira tahsis edilecek olan beste için bilahare ayrıca bir müsabaka açılacaktır.
Bütün müracaatlar Ankara'da Büyük Millet Meclisi Maarif Vekâleti'ne yapılacaktır." Millî Marş yazılması konusunu Maarif Vekâleti (Millî Eğitim Bakanlığı) üstlenmiş ve Genelkurmay Başkanlığı'nın desteği ile Türk şairleri arasında bir "Millî Marş Güftesi Yarışması" açılmasına, kazanan güftenin yine yarışma yolu ile bestelenmesine karar verilmiştir. Ayrıca güfte ve beste yarışmasını kazananlara Muvazene-i Umumiye bütçesinden ayrı ayrı beşer yüz lira ödül verileceği belirtilmiştir. Maarif Vekili (Millî Eğitim Bakanı) Dr. Rıza (Nur) imzasıyla vilâyetlere gönderilmek üzere bir genelge hazırlandı. Bu genelgede; "Türk devletinin ebediliğini, Anadolu Millî Mücadele'sinin ruhunu, Türk'ün istiklâl aşkını dile getirecek bir millî marş güftesinin yarışmaya açıldığı, yarışma sonunda marşın besteleneceği, marş güftelerinin 3 ay içinde, 23 Aralık 1920 tarihine kadar Ankara'da Maarif Vekâleti'ne gönderilmesi gerektiği, yarışmaya katılacakların ad ve adreslerini ayrıca kapalı bir zarfa yazarak güfteleri ile birlikte göndermeleri, yarışma sonunda kazanan güfteye 500 lira mükâfat verileceği" bildirilmiştir.
Bu çalışmaların hemen ardından Büyük Millet Meclisi'nde güfteleri inceleyecek bir heyet (Encümen) kurulmuştur. Güfte yarışmasına toplam 724 şiir gönderilmiştir. Bu arada Dr. Rıza (Nur) Bey, Türk-Rus görüşmelerine delege seçildiği için Maarif Vekilliği'nden ayrılmış, yerine Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Maarif Vekili (Millî Eğitim Bakanı) olmuştur. İstiklâl Marşı için güfte yarışmasının açıldığı günlerde Mehmet Akif, halkın moralini ve maneviyatını güçlendirmek, millî heyecanı canlandırmak için görevli olarak Kastamonu'da bulunmaktadır. İstiklâl Marşı için bir yarışma ve ödül olması fikrinden hoşlanmayan şair, müsabakaya katılmak istemez.
Mehmet Akif'in yarışmaya neden katılmak istemediğini, dostu Karesi (Balıkesir) Milletvekili Hasan Basri (Çantay) Bey şöyle anlatır: "İstiklâl Marşı'nın İstiklâl Mücadelesi'nin içinde Büyük Millet Meclisi'nde görev yapan Mehmet Akif tarafından yazılmasını kendisine söylediğimiz zaman o 'ben ne müsabakaya girerim ne de caize alırım!' demişti. Ben ricalarımı tekrar ettikçe o da aynı sözü söylemiş ve 'Bırak yazsınlar. Ben bu yaştan sonra yarışa mı gireceğim, ayıp değil mi?' demişti. Bir gün Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Bey beni Meclis'te gördü ve dedi ki, 'şimdiye kadar 500'den fazla marş geldi. Ben hiç birisini beğenmedim üstadı ikna edemez misin?'.
Ben Mehmet Akif Bey müsabaka şeklini ve ikramiyeyi kabul etmiyor; eğer buna bir çare ve bir şekil bulursanız yazdırmaya çalışırım. Düşündü dedi ki, 'Ben kendisine bir tezkire yazayım. Arzusuna tabi olacağımızı bildireyim. Fakat tezkireyi siz kendisine veriniz.'. Ben de uygun gördüm. Yarım saat sonra getirip tezkireyi bana verdi.". Hasan Basri (Çantay) Bey bu davet mektubunu 5 Şubat 1921'de Mehmet Akif'e iletir.
Hasan Basri Bey, şair Mehmet Akif'i ikna edebilmek için şiiri kendisinin yazacağını söyler; şairden yardım talep eder. Mehmet Akif, birlikte yazalım der; ancak ikramiyeyi almayacağını söyler. Hasan Basri Bey, yarışma şartlarının şairin istediği gibi düzenleneceğini, ikramiyeyi ise bir hayır kurumuna vereceklerini söyleyince, Mehmet Akif İstiklâl Marşı'nı yazmaya ikna olur. Mehmet Akif, Kastamonu'dan Ankara'ya geldikten sonra Tâceddin Dergâhı'nda ikamet etmiş, şiirlerini, yazılarını bu güzel mekânda yazmıştır. Ancak Dergâh sadece bir ikametgâh yeri değildir. Mehmet Akif ve onu ziyaret edenler için edebi, fikri, tasavvufi, kültürel ve sanatsal sohbetlerin yapıldığı, savaş cephelerindeki durumdan bilgi almak için halkın koştuğu bir mekândır.
Mehmet Akif, İstiklâl Marşı'nı da bu mekânda yazmıştır. İstiklâl Marşı'nı yazarken adeta dünya ile ilişkisini kesen şairin halini kendisi gibi Tâceddin Dergâhı'nda ikamet eden Konya milletvekili Hafız Bekir Efendi şöyle anlatır: "Üstat bir gece birden uyanır. Kağıt arar; bulamayınca kalemiyle yattığı yer yatağının yanındaki duvara marşın 'Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım...' mısrası ile başlayan kıtasını yazar. Ben sabah namazına kalktığımda üstadı çakısıyla duvardaki yazısını kazırken gördüm." Dostları, Mehmet Akif'in İstiklâl Marşı'nı yazarken derin tefekküre (düşünceye) daldığını, saatlerce düşünüp, yazdığını anlatmışlardır. Herkesin sabırsızlıkla beklediği şiir on gün içerisinde tamamlanır ve 17 Şubat 1921 tarihinde Sebîlürreşâd Dergisi'nin ilk sayfasında 'Kahraman Ordumuza' ithaf edilerek yayımlanır.
Şiiri, 21 Şubat 1921 tarihinde Kastamonu Açıksöz Gazetesi de yayımlar. 26 Şubat 1921 tarihinde ise İstiklâl Marşı konusu Meclis görüşmelerine taşınır; görüşmelerde şiirin basılarak milletvekillerine dağıtılması kararlaştırılır. 1 Mart 1921 tarihinde başkanlığını Mustafa Kemal Paşa'nın yaptığı Meclis görüşmelerinde İstiklâl Marşı ayrıntılı olarak tartışılır. Verilen teklifin oylama ile kabulü üzerine, Maarif Vekili (Millî Eğitim Bakanı) Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Bey İstiklâl Marşı'nı okumak üzere kürsüye çıkar:
Mehmet Akif'ten şiiri yazmasını kendisinin istediğini, şairin ikramiye nedeniyle yarışmaya katılmayı uygun görmediğini, ancak görüşmeler neticesinde Mehmet Akif'i ikna ettiklerini, elemelerden kalan son altı şiirle birlikte Mehmet Akif'in şiirini Meclis'in seçimine sunduklarını söyler. Ardından, İstiklâl Marşı'nı kürsüden o, gür sesiyle okur. Büyük Millet Meclisi, Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Dr. Adnan (Adıvar) Bey'in başkanlığında 12 Mart 1921 tarihinde yaptığı toplantıda, Mehmet Akif'in şiiriyle birlikte 7 şiiri değerlendirmek üzere ele alır. Bazı milletvekilleri marşın seçimini Meclis'in mi, yoksa ilgili komisyonun mu yapması gerektiği hususunu tartışsalar da görüşmelerdeki çoğunluk Mehmet Akif'in şiirinin seçilmesi konusunda kararlı davranır. Hasan Basri (Çantay) Bey'in "Büyük Meclisin ve halkın takdiratını celp eden Mehmet Akif Beyefendi'nin şiirinin tercihan kabulünü teklif ederim" adlı önergesi Meclis çoğunluğu ile kabul edilir.
"İstiklâl Marşı" olarak kabul edilen Mehmet Akif'in şiiri, milletvekillerinin ayakta alkışlarıyla, Meclis kürsüsünden Maarif Vekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver) tarafından 4 kez okunur. Marşı en ön sırada ayakta, alkışlayarak dinleyenlerden biri de Gazi Mustafa Kemal Paşa'dır. Marşın kabulünden sonra, İstiklâl Marşı'nın önemini şu sözlerle anlatır: "Bu marş, bizim inkılabımızın ruhunu anlatır... İstiklâl Marşı'nda davamızı anlatması bakımından büyük manası olan mısralar vardır. En beğendiğim yeri şu mısralardır: 'Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal!' Benim bu milletten asla unutmamasını istediğim mısralar işte bunlardır…
Bu demektir ki efendiler, Türk'ün hürriyetine dokunulamaz!" İstiklâl Marşı, 21 Mart 1921 tarihinde de Ceride-i Resmiye Gazetesi(Resmî Gazete)'nin ilk sayfasında çerçeve içinde 10 kıta halinde yayımlanır. Palto alacak parası olmadığı için kışın Ankara soğuğunda paltosuz dolaşan Mehmet Akif, günümüzde bir apartman dairesi fiyatı eden para ödülünü almak istemez. Yarışmanın şartnamesi uyarınca almak zorunda olduğu belirtilince, kazandığı 500 liralık ödülü yoksul kadın ve çocuklara iş öğreten hayır vakfı Darülmesai'ye bağışlar.
17 Mart 1921 tarihli Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde bu durum şöyle ifade edilmiştir: "Teberru: Burdur mebusu, şairi muhterem Mehmet Akif Beyefendi'nin Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilen İstiklâl Marşı için mahsus beş yüz lira mükâfatı nakdîyeyi, müşarünileyh fakir İslam kadın ve çocuklarına iş öğreterek sefaletlerine nihayet vermek emeliyle teşekkül eden Darülmesai menfaatine hediye eylemiştir." İstiklâl Marşı'nın 12 Mart 1921 tarihinde kabulünden bir gün sonra Meclis Başkanvekili Adnan Bey (Adıvar), marşın bestesi için yarışma açılması gerektiğine dair bir takrir (önerge) verir. Maarif Vekâleti (Millî Eğitim Bakanlığı), Hâkimiyeti Milliye gazetesinin 17 Mart 1921 tarihli sayısında bu defada da marşın bestesi için bir yarışma duyurusu ilan eder.
24 müzisyenin katıldığı yarışmanın sonuçlanması Kurtuluş Savaşı yüzünden gecikir. Maarif Vekâleti tarafından 1924 yılında oluşturulan özel bir komisyonun, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini "İstiklâl Marşı" olarak belirlediği duyurulur. Ancak, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesinin Türk müziğinin etkisi altında olduğu gerekçesiyle, 1930 yılında alınan karar uyarınca, Osman Zeki Üngör'ün bestesi, "İstiklâl Marşı" olarak benimsenir ve kabul edilir. Büyük Taarruz'un zaferle kazanılmasından sonra, Mehmet Akif kendisinden Mustafa Kemal Paşa hakkında bilgi isteyen gazeteci ve yazar Hakkı Tarık (Us) Bey'e "Ben yemin etmem; fakat işte yemin ediyorum. Millî Mücadele'de onun yanında bulundum; yakından tanıdım.
Vallahil'azim, eğer Mustafa Kemal Paşa olmasaydı bu zafer kazanılmazdı." diyerek Mustafa Kemal Atatürk hakkındaki görüşlerini belirtmiştir. Mehmet Akif, 1936 yılında hasta yatağında kendisini ziyaret eden ve İstiklâl Marşı ile ilgili sorular soran arkadaşlarına şöyle der: "Ankara... Ya Rabbî, ne heyecanlı, helecanlı günler geçirmiştik... Hele Bursa'nın düştüğü gün... Ya Sakarya günleri... Fakat bir gün bile ümidimizi kaybetmedik, asla yeise düşmedik. Zaten başka türlü çalışabilir miydik?
Ne topumuz vardı ne tüfeğimiz... Fakat imanımız büyüktü: Doğacaktır, sana vaadettiği günler Hakk'ın! Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın. Bu, ümitle, imanla yazılır. O zamanı düşünün... İmanım olmasaydı yazabilir miydim? Zaten ben, başka türlü düşünüp, başka türlü yazanlardan değilim. Bu elimden gelmez. İçimde ne varsa, bütün duygularım yazılarımdadır... O günler ne samimi, ne heyecanlı günlerdi. O şiir, milletin o günkü heyecanının bir ifadesidir.
Binbir fecayi karşısında bunalan ruhların ıstıraplar içinde halâs dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılamaz... Onu kimse yazamaz... Onu ben de yazamam... Onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur... Allah bir daha bu millete bir İstiklâl Marşı yazdırmasın!" Aykut Veli Yıldız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren,
aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya
da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk
içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.