* Çileli günlerim ilkokul yıllarında başlamış; o günlerin tatlı acılarını sinemde barındırırken yurt içi ve yurt dışı serüvenim başlamıştı. Delikanlılık yıllarımı da sıkıntısız yaşadığımı söyleyemem. Ancak daha sonraları “ Tevekkeltü taâlâ Allah “ diyerek muharebe meydanından çıkmışçasına bu günlere gelmiş bir Mehmet Akyol’um.
ÇİLELİ YILLARIN KAHRAMANI VE ÖNEMLİ BİR MÜCADELE DELİKANLISI SEYİT SEMERCİ’NİN ROMANLARA SIĞMAYACAK YAŞAM HİKAYESİ BENDEN HİÇ DE FARKLI DEĞİL.
İlkokul çağlarından üniversite sıralarına kadar örnek teşkil edecek yaşam hikayesini Seyit Semerci’nin kendi anlatımı ile hep birlikte okuyalım. Hatta okumak yetmez, okutalım ve toplumumuzun yararlanmasına vesile olalım.
SEYİT SEMERCİ’NİN ACILAR VE BAŞARILARLA DOLU HAYAT SERÜVENİ
1992’de Ankara ili Çubuk ilçesinin Yukarı Çavundur köyünde dünyaya geldim. Annemin adı Emine, babamın adı Seyfullahtır. Ailemin en büyük çocukları bendim ve benden sonra beş kardeşim vardı. Annem ve babam tarım ve hayvancılıkla uğraşıyorlardı. İlkokul ve ortaokulu Yukarı Çavundur ilköğretim okulunda okudum ve daha sonra Çubuk Endüstri Meslek Lisesine başladım. Burada en büyük sorunum ulaşımdı. Çünkü bizim köyümüz çubuğa 20 kilometre uzaklıktaydı ve servis yoktu. Kendi imkanlarım ile gelip gitmek zorundaydım. Öyle de oldu. Tabi sadece okumaya mı geliyorum? Hayır. Bir tane ineğimiz vardı. Her gün onun sütünü sağıp okula getirip o 5 litre sütü satardım. Onu da harçlık yapardım. Burada da metal bölümünden mezun oldum. Aslında lise hayatında hayat mücadelemde başlamıştı. Yani bir nevi bütün ailenin yükü küçük yaşta omuzlarıma çökmüştü. Sadece hayat mücadelesi değil; babamın iflas etmesi, annemin terk edip gitmesiyle bende dağılmış bir yuva ve yıkılmış hayaller arasında solmuş bir çiçek gibi kalakaldım. Orada biraz zorlandım ama yılmadım. Hayatla küçük yaşta savaşmaya başladım. Aslında alışkındım. Çocukluğumda; anneden, babadan ayrı dedemlerin yanında kalıyordum. Burada hem okumak zorundaydım hem de çalışıp hayat mücadelesi vermek zorundaydım. Bu nedenle; çok küçük yaşta ticarete başladım Diyeceksiniz ki küçük yaşta ne yapabilirsin değil mi? Benden daha küçük yaşlarda çok daha büyük işler başarmış bir çok insan vardır. Ben mi ticaret yapamayacağım diye düşündüm. İlk ticaretim; çevre köylerdeki villalar bahçelere hayvan gübresi satmak oldu. O köylerde traktör yoktu. Ben de o bölgelere gübre, toprak, hafriyat ve kum bahçe işleri ile alakalı her ürünü satmaya ve nakliyelerini yapmaya başladım. Bir nevi traktörle nakliye gibi çalışıyordum. Bu böyle birkaç yıl devam etti. Ardından; lokantalara, ekmek fırınlarına ve simitçilere köylerdeki kuru meyve odunlarını alıp, kesip, kullanılabilir hale getirip satmaya başladım. Durur muyum? Durmam. Aynı zamanda tekrardan küçükbaş hayvan yetiştiriciliğine de başladım. Bu işte yalnız değildim. Arkamda babam, dedem kardeşimde vardı.
Zaman ilerledikçe köylerden kerestelik kavak ya da söğüt alıp, bunların hem işçiliğini yapıp hem de nakliyesini yaparak kerestecilere satmaya başladım. Bu şekilde; hem çalışıyor, hem de lise hayatıma devam ediyordum. Liseyi bitirdim ve ardından Gazi üniversitesi makine bölümüne başladım. Burada da 2 yıllık makine teknikerliğini bitirdim. Üniversite hayatımdan sonra küçükbaş hayvan yetiştirmeyi bırakıp büyükbaş hayvan yetiştiriciliğine başladım. Bununla birlikte özel sektördeki bir yem fabrikasında kendi şahsıma ait kamyonumla Çubuk bölgesindeki çiftliklere yem taşımaya başladım. 6 yıl hem burada çalışıp; hem de tarım ve hayvancılıkla uğraşmaya devam ettim. Hayvancılık demişken yaptığım işin biraz detaylarından bahsetmek istiyorum. Doğumundan tüketimine kadar kendi ellerimle yetiştiricilik yapıyorum. Yaylalarımızda otlatıp daha sonra işletmemize getirip burada et ve kurbanlık olarak yetiştiriyoruz. Yetiştirmiş olduğumuz bu kurbanlıkları işletmemizde satıp kurmuş olduğumuz mezbahada kesiyoruz. Elbette bu kadar işle uğraşmak kolay değildi. Ben de yem fabrikasında çalıştırmış olduğum kamyonumu çekip kendi işimin başında devam etmeye karar verdim. Ama bir yıl dayanabildim. Çünkü ben mücadele etmeyi ve zorluklarla uğraşmayı seven bir insanım. Duruşunu ve kişiliğini örnek aldığım, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'nde görev yapan bir ağabeyim ile birlikte ve onun çevresindeki hocalarımızla Çubuk için ne yapabiliriz diye düşündük ve bir karar verdik. Kararımız doğrultusunda Çubuk Kadın Kolları Kooperatifi’ni kurduk. Burada doğal ürünler yetiştirip katma değer katacak şekilde işleyerek tüketiciye sunmak istedik. Sonuçta uzun lafın kısası bu anlattıklarım belki sizlere tuhaf gelebilir. Ama bu anlatılanlar benim hayatımın sadece bir özeti. Bu ve bunun gibi mücadele ile çözülecek her konuda başarıya ulaştım.
Tüm bu kimsesiz hayat mücadelesi içerinde beni yoran ve yıpratan konular hep manevi olanlar oldu. Küçük bir çocuğun annesi ve babasının olduğu evde kalamıyor olması yetişkin insanlara bile bu kadar garip gelirken o yaşlarda benim hissettiklerimi tahmin edersiniz. Ancak insan bütün zorluklara rağmen devam etmeli. Bende öyle yaptım. Bundan sonrada çalışmaya ve üretmeye devam edeceğim.